15 Temmuz 2013 Pazartesi

Yollar

Yağmur yine derin bir kahkaha patlattı ve iki yanağımı da avuçlarının arasına alarak,
-Aman da aman bozulmuş mu benim sevdiceğim, kızmış mı benim portakal çiçeğim, incir çekirdeğim, ahududum, böğürtlenim.

Yine nasıl karışıyordu kanıma ve sarhoş ediyordu beni. Kızmak, küsmek ne mümkündü. Bir bakışıyla, bir sözüyle çocuk gibi sevindiriyordu beni. Yanaklarım kıpkırmızı sırıtıyordum gün içinde, ne otobüs şöförü anlam verebiliyordu ne kasiyer. Öyle bir enerjiydi ki herkesi mutlu etmeye yeterdi. Etrafımda suratını asan bir kişi görsem kendimden bilirdim artık. Üslubunu sevdiğim, sözleri hem iştahımı hem ruhumu kabartıyordu. Havuçlu tarçınlı kekim, domatesin üstüne dağ kekiğim...

Hesaba katmadığım bir şey vardı yine. Böyle kolay mutlu olmak var mıydı hayatta? Yoktu elbet. Bu ruh halinin varyasyonu hep tek taraflı olacak değildi ya. Bu varyasyon hassasiyetinin yükselişi, aynı zamanda bir bakış bir sözüyle beni darmadağın da edebileceği anlamına geliyordu. Bunu görüyordum, ama artık hesap kitap işlerinden sıkılmıştım. Hem başka çarem mi vardı. Tüpedüz çaresizdim. Eğer bu bir kapansa da kısılmaya canı gönülden razıydım. Kendi rızam olmasa ne yazardı ki zaten.


*Bu öyle bir sarhoşluk ki, her şeyi unutturur bana. Günü gelir beni bile.

Yağmur yine derin bir kahkaha patlattı ve iki yanağımı da avuçlarının arasına alarak,
-Aman da aman bozulmuş mu benim sevdiceğim, kızmış mı benim portakal çiçeğim, incir çekirdeğim, ahududum, böğürtlenim.
Yine nasıl karışıyordu kanıma ve sarhoş ediyordu beni. Kızmak, küsmek ne mümkündü. Bir bakışıyla, bir sözüyle çocuk gibi sevindiriyordu beni. Yanaklarım kıpkırmızı sırıtıyordum gün içinde, ne otobüs şöförü anlam verebiliyordu ne kasiyer. Öyle bir enerjiydi ki herkesi mutlu etmeye yeterdi. Etrafımda suratını asan bir kişi görsem kendimden bilirdim artık. Üslubunu sevdiğim, sözleri hem iştahımı hem ruhumu kabartıyordu. Havuçlu tarçınlı kekim, domatesin üstüne dağ kekiğim...
Hesaba katmadığım bir şey vardı yine. Böyle kolay mutlu olmak var mıydı hayatta? Yoktu elbet. Bu ruh halinin varyasyonu hep tek taraflı olacak değildi ya. Bu varyasyon hassasiyetinin yükselişi, aynı zamanda bir bakış bir sözüyle beni darmadağın da edebileceği anlamına geliyordu. Bunu görüyordum, ama artık hesap kitap işlerinden sıkılmıştım. Hem başka çarem mi vardı. Tüpedüz çaresizdim. Eğer bu bir kapansa da kısılmaya canı gönülden razıydım. Kendi rızam olmasa ne yazardı ki zaten.

*Bu öyle bir sarhoşluk ki, her şeyi unutturur bana. Günü gelir beni bile.

Hiç anlatmamıştı. Ne arayan belliydi, ne gittiği yer. Ne zaman sorsam bir şekilde işin içinden sıyrılmıştı. Ben de sık boğaz etmeyeyim diye hep erteledim bu soruları, kendini rahat hissettiği bir gün anlatacağını umdum. O da bu tarz soruları iyi abzorbe ediyordu. Zaten bunu yapması çok kolaydı. Birkaç güzel sözle tüm odağımı değiştirebiliyordu. Kendimi onun yanında elinden tutup gezdirdiği bir çocuk gibi hissediyordum. Nereye çekse geliyordum. Bir sözle seviniyor, bir sözle üzülüyordum. Yanında her zaman mutlu değildim belki ama mutlu olduğum zamanları hiçbir şey veremiyordu bana.

Akşama kadar aramadı. Ertesi gün uyandığımda günaydın mesajı yoktu telefonumda ve öğleden sonra da aramamıştı. Akşam sekize kadar zor dayandım ve aradım en sonunda, açmadı. Mesaj attım, dönmedi. Ertesi gün çalıştığı yere gittim. Konuşmak istemediğini söyledi. Bir sebebi yokmuş. Sadece beni görmek istemiyormuş artık. Gülerek uzaklaştım.

*Bazen öyle yoğunlaşır ki hisler ve düşünceler ne dudaktan çıkar ne kalemden dökülür. Bazen öyle bir terkediliş çalar ki kapınızı kimden merhamet dileyeceğinizi bilemezsiniz ve bazen öyle bir isyan edersiniz ki muattap bulunmaz. Bulamazsınız. Öylece susarsınız. Sonraları bir gülümseme alır yüzünüzü, ipince bir gülümseme. Çünkü hatırlamaya engel olamazsınız, işte bu yüzden gülümsemeye de.

Yollar geniş, yollar dar. Boylu boyuna uzanmış uzun ve kısa yollar var birbirine bağlanan ve birbirinden ayrılan. Yollar üzerinde insanlar var birbirine sarılan, insanlar var henüz ayak izleri tanışabilmiş aynı sokağın çehresinde ve insanlar var yolları kesişmiş ve ayrılmış. İnsanlar var kimisinin ayak izinden dahi kaçan ve çok uzaklara dahi uzak kalmayı dilemiş. Bu yollar ne hüzünlere tanık olmuşlardır. Kimleri etmiştir evinden ve dökmüştür soğuk bir merdivenin yamacına. Ne kadınlar tanımıştır sabaha karşı ve ne kadınlar taşımıştır baba evine gecenin bir yarısı. Bu yollar ki ağlak, makyajı akmış, dünyaya lanet etmiş, adalete küfretmiş, her şeyi boşvermiş bir kadındır. Seni basar bağrına, şefkatlidir kolları ama sevemez, sevmeyi bilmez, çünkü hiç kimse sevmemiştir onu. Hüzün işlemiştir taşlarına, çünkü onun şahit olduklarına kimse şahit olmamıştır. İstese de unutamaz, işte bu yüzden istese de gülemez.

Sokaklar arasında yürümek ve insanları izlemekten haz alır olmuştum. Asık suratlar arasında tebessüm kovalamaktan yorulsam da kahkahasını bir an olsun frenlemeden ve nasıl göründüğüne dair endişe duymadan gülen insanlar da görüyordum. Mutlu olmanın bir yolunu bulabiliyordum hala kendimce. Sekiz yaşlarında bacaklarıma dolanan bir kızdan peçete alıyor, bir sokak sanatçının keman kılıfına para sıkıştırıyor, eve varmadan haşlanmış süt mısır alıyordum Havva teyzeden. Gülümsemesi de bedava! Yaşamın sesine kulak vermek bana iyi gelmişti. Yavaş yavaş toparlanıyordum.

*Yine de özlüyordum elimde değildi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder