*Üzerine onlarca kafa yorulmuş, düzinelerce kitap yazılmış, küp küp terler dökülmüş hadiselerle ilgileneyim diyorum biraz. İnce işçiliklerin ilmek aralarına dalayım diyorum. Bir sökük bulurum diye değil, satır aralarında bir açık aramak niyetinde değilim, sadece bu işlere duyduğum saygıyı kendime merhamet olarak yansıtayım diyorum. Hem terzi kendi söküğünü dikemez derler, ben çıraklıktan kalfaya terfi etme gayretindeyken biraz da kulağı izleyen boynuz olayım diyorum. Geçerim diye değil estağfurullah, olur ya bir iz, bir ipucu bulurum ayakizlerinde erdemin, yoksa şöyle bir dönüp de bakmam bile, eteklerinde yerim yok şöhretin.
*Ben öğle yemeğinde tuzunu uzatırım, akşam yemeğinde ne sen görürsün beni ne ben bilirim ne yediğini. Öyle ya ne ilginçtir aynı çayı içeriz üzerine, öyle janti giyinen garsonların kol gezdiği lokantalarda çay iyi olmaz görsel sanatlara meraklı şeflerin yarattığı tabaklar gibi. Üçüncü sınıf lokantalarda çay layığıyla demlenir, kimileri vardır oraya çay içmek için gelir, sigarasına meze arar kimisi, ya da parası yoktur, karnı açtır da gözü toktur. Kendi hikayelerinde üçüncü tekil şahıs olmuş kişilerin meyhaneye alternatifidir, sarhoş olmak için alkole gerek duymayanların adresidir kimi zaman. Bazen ise davetsiz bir misafire kol kanat geren bir handır, masaları dardır, zemin fayans, kasanın izbe bir köşesinde çok önceleri terkedilmiş bir alyans, ruh hallerinde çokça beliren varyans, belirsizliğin ortasında algoritmalar düzen bir dans...
*Gözüm aç, kazınır kapakları görmek arzusuyla sabahın ilk ışıklarını. Erken yatmadan erken kalkmak ister bedenim, uyandığında bir sis görmek ister dağıtan geceden kalma pişmanlıkları, bir kadın vardır unutmak gerekir, telefona uzanan elleri kırmak gerekir, saçlarını dizse gözünün önüne, sırtını dönmek gerekir, bir söz söylese alıp götüren tanıdığın tüm kadınlardan kalma acıları, o sözü unutmak gerekir. Bazen o söze kanmak gerekir, o sözün altında ezilmek gerekir, o sözü şiire dökmek gerekir, okunmamak gerekir bazen uzun düz yazılarla, sırf okunsun diye yazılan şiirlere kızmak gerekir. Kusmak gerekir, midenin kaldıramadığını omuzlara yüklemek gerekir. Pusmak gerekir iş çıkışında köşe başı bir dürümcünün acı biber turşularını sergilediği vitririne, o vitrinde boy göstermek gerekir, yalnızlığını yüzüne vurmak gerekir duvarların, üst üste dizilmiş taşların, özensizce dökülmüş asfaltların, bir limana sığınma duygusuyla aldanılmış duyguların, teselli içerikli dokunuşların, o dokunuşlardaki müstehcen arzuların ya da müstesna sevdaların. Haykırmak gerekir doğruları ilan ettiğini iddia eden, kökünden yanlış insanların aynaya bakıp da utanmadığı, yüzsüzlüğün son hattesinde kabaran koltukların yamacında yüreklerine.
*Gözlerine bakmadan konuşmak gerekir, sözlerine aldırmadan çekip gitmek gerekir bazen. Giderken eyvallah demek gerekir, her şeye rağmen, mutluluk dilemek gerekir, mutlu olmak için değil, mutlu olsun diye değil, sen olabilmek için, unuttuğun benliğinin bilinçli bir hortlaması gibi, seni senden alma niyetiyle aklını çelme gayretindeki tüm şeytan suretli sorular gibi, her birine birer birer cevap vermek gerekir. Sualleri alaşağı etmek gerekir bazen, tüm noktalama işaretlerini eritmek gerekir sıcaklığında. Bu gereksinimlerin bitmeyeceğini bilmek gerekir, başını çevirmek gerekir bu grilikten, gözlerini kapatıp da görmek gerekir yeşilleri, mavileri, mavileri, yeşillikleri düşleyen sarıya dönmüş sonbaharın sillesini yemiş bir yaprağın yerine koymak gerekir kendini.
*Kimsenin tenezzül etmediği alanlara yöneleyim diyorum, keşfedilmemiş niyetlere cevap niteliğinde memnuniyetler tedarik etme amacında değilim. Sesini duyuramamış, susmak zorunda bırakılmış meselelerin seslerine kulak vereyim diyorum. Merakımı gidermek niyetinde değilim, nasıl ortada yokken bir ihtiyaç yaratılabiliyorsa ihtiyaç sahiplerini sömürmek gayesiyle, ben de bir kenara itilmiş, ötekileştirilmiş duyguların sesi olarak gürleyeyim diyorum kendi yıldızlarımızla donatılmış bir göğün göbeğinde. Beni birileri duysun diye değil, misafirperver kulaklarda yankılanayım istiyorum.
*Artık uyuyayım diyorum, çünkü laf aramızda gözkapaklarıma söz geçiremiyorum, herkesi bırak, bu aciz bedenimdeki tüm parçaları bile tatmin edemiyorum aynı zaman diliminde. Şimdi gözlerimin gönlü olsun, sabah ayaklarımın, öğlen midemin, gece dudaklarımın. Mazur görün irademi, hoşça kalın.