Çok güzeldi
gözleri, parlaklığını tazeleyen yaşın uzun süreli demlenişi ilk bakışta sadece
benim dikkatimi çekmiş olsa gerek. Bu kadar derin, bu kadar aşkla kim bakmış
olabilir ki ona? Aynı şeylere gülmüyorduk ama çok güzeldi gülüşü. Gülüşünde
hiçbir zaman öğrenemeyeceğim anıların tortuları gizliydi. Çıldırıyordum! Benden
bağımsız bir şeylerin ona bir şeyler hissettirmesinden nefret ediyordum. Bir
şeyler, bir şeyler… Bilmediğim ve hiç bilemeyeceğim şeyler. Belirsizlik
cehennem gibiydi ve ben tam ortasında fazlasıyla alıyordum ateşinden nasibimi.
Söylediğimi
anlamadığında kısılmış gözlerine teğet geçen kaşları çok güzeldi. Bilerek ve
isteyerekti, anlamlı olabilme çabasıyla çırpınan o anlamsız sözlerim, sırf o
şaşkın halinin tadını çıkarabilmek içindi, kısa bir süreliğine de olsa… Kastımı
sezer sezmez bir hışımla burnunu garip garip hallere sokardın, yanaklarının
kızarışı bile ayrı bir ukalaydı. Derinlerinde bir şeyler arıyormuşçasına istemsiz
gözlerine dalışıma dudak büküşü, benimle alay edişi, siluetini bertaraf etmek
için gösterdiğim tüm direnci alt üst ederek, mütemadiyen zihnime düşüşü…
Bir
bakışlık mesafeydi oysa ki, bir çift sözdü her şeyi kasıp kavuracak, ateşe
körükle gidecek… Yanacaktı her şey yanacak! Umrumda mıydı? Nerdeydi? Kimleydi?
İşte başladık yine, bitecek! Yanacak! Çok güzeldi ama… O zaman varlığın ve
yokluğun en güzel yanışı olacak. Hemen, şimdi, bu gece olacak. Sabaha çıkış
merhamet demek, henüz karanlık buradayken, henüz ben körken yanacak, hemen,
şimdi, bu gece olacak.