Yağmur
yine derin bir kahkaha patlattı ve iki yanağımı da avuçlarının arasına alarak,
-Aman
da aman bozulmuş mu benim sevdiceğim, kızmış mı benim portakal çiçeğim, incir
çekirdeğim, ahududum, böğürtlenim.
Yine
nasıl karışıyordu kanıma ve sarhoş ediyordu beni. Kızmak, küsmek ne mümkündü.
Bir bakışıyla, bir sözüyle çocuk gibi sevindiriyordu beni. Yanaklarım
kıpkırmızı sırıtıyordum gün içinde, ne otobüs şöförü anlam verebiliyordu ne
kasiyer. Öyle bir enerjiydi ki herkesi mutlu etmeye yeterdi. Etrafımda suratını
asan bir kişi görsem kendimden bilirdim artık. Üslubunu sevdiğim, sözleri hem
iştahımı hem ruhumu kabartıyordu. Havuçlu tarçınlı kekim, domatesin üstüne dağ
kekiğim...
Hesaba
katmadığım bir şey vardı yine. Böyle kolay mutlu olmak var mıydı hayatta? Yoktu
elbet. Bu ruh halinin varyasyonu hep tek taraflı olacak değildi ya. Bu
varyasyon hassasiyetinin yükselişi, aynı zamanda bir bakış bir sözüyle beni
darmadağın da edebileceği anlamına geliyordu. Bunu görüyordum, ama artık hesap
kitap işlerinden sıkılmıştım. Hem başka çarem mi vardı. Tüpedüz çaresizdim.
Eğer bu bir kapansa da kısılmaya canı gönülden razıydım. Kendi rızam olmasa ne
yazardı ki zaten.
*Bu
öyle bir sarhoşluk ki, her şeyi unutturur bana. Günü gelir beni bile.
Yağmur
yine derin bir kahkaha patlattı ve iki yanağımı da avuçlarının arasına alarak,
-Aman
da aman bozulmuş mu benim sevdiceğim, kızmış mı benim portakal çiçeğim, incir
çekirdeğim, ahududum, böğürtlenim.
Yine
nasıl karışıyordu kanıma ve sarhoş ediyordu beni. Kızmak, küsmek ne mümkündü.
Bir bakışıyla, bir sözüyle çocuk gibi sevindiriyordu beni. Yanaklarım
kıpkırmızı sırıtıyordum gün içinde, ne otobüs şöförü anlam verebiliyordu ne
kasiyer. Öyle bir enerjiydi ki herkesi mutlu etmeye yeterdi. Etrafımda suratını
asan bir kişi görsem kendimden bilirdim artık. Üslubunu sevdiğim, sözleri hem
iştahımı hem ruhumu kabartıyordu. Havuçlu tarçınlı kekim, domatesin üstüne dağ
kekiğim...
Hesaba
katmadığım bir şey vardı yine. Böyle kolay mutlu olmak var mıydı hayatta? Yoktu
elbet. Bu ruh halinin varyasyonu hep tek taraflı olacak değildi ya. Bu
varyasyon hassasiyetinin yükselişi, aynı zamanda bir bakış bir sözüyle beni
darmadağın da edebileceği anlamına geliyordu. Bunu görüyordum, ama artık hesap
kitap işlerinden sıkılmıştım. Hem başka çarem mi vardı. Tüpedüz çaresizdim.
Eğer bu bir kapansa da kısılmaya canı gönülden razıydım. Kendi rızam olmasa ne
yazardı ki zaten.
*Bu
öyle bir sarhoşluk ki, her şeyi unutturur bana. Günü gelir beni bile.
Hiç
anlatmamıştı. Ne arayan belliydi, ne gittiği yer. Ne zaman sorsam bir şekilde
işin içinden sıyrılmıştı. Ben de sık boğaz etmeyeyim diye hep erteledim bu
soruları, kendini rahat hissettiği bir gün anlatacağını umdum. O da bu tarz
soruları iyi abzorbe ediyordu. Zaten bunu yapması çok kolaydı. Birkaç güzel
sözle tüm odağımı değiştirebiliyordu. Kendimi onun yanında elinden tutup
gezdirdiği bir çocuk gibi hissediyordum. Nereye çekse geliyordum. Bir sözle
seviniyor, bir sözle üzülüyordum. Yanında her zaman mutlu değildim belki ama
mutlu olduğum zamanları hiçbir şey veremiyordu bana.
Akşama
kadar aramadı. Ertesi gün uyandığımda günaydın mesajı yoktu telefonumda ve
öğleden sonra da aramamıştı. Akşam sekize kadar zor dayandım ve aradım en
sonunda, açmadı. Mesaj attım, dönmedi. Ertesi gün çalıştığı yere gittim.
Konuşmak istemediğini söyledi. Bir sebebi yokmuş. Sadece beni görmek
istemiyormuş artık. Gülerek uzaklaştım.
*Bazen
öyle yoğunlaşır ki hisler ve düşünceler ne dudaktan çıkar ne kalemden dökülür.
Bazen öyle bir terkediliş çalar ki kapınızı kimden merhamet dileyeceğinizi
bilemezsiniz ve bazen öyle bir isyan edersiniz ki muattap bulunmaz.
Bulamazsınız. Öylece susarsınız. Sonraları bir gülümseme alır yüzünüzü, ipince
bir gülümseme. Çünkü hatırlamaya engel olamazsınız, işte bu yüzden gülümsemeye
de.
Yollar
geniş, yollar dar. Boylu boyuna uzanmış uzun ve kısa yollar var birbirine
bağlanan ve birbirinden ayrılan. Yollar üzerinde insanlar var birbirine
sarılan, insanlar var henüz ayak izleri tanışabilmiş aynı sokağın çehresinde ve
insanlar var yolları kesişmiş ve ayrılmış. İnsanlar var kimisinin ayak izinden
dahi kaçan ve çok uzaklara dahi uzak kalmayı dilemiş. Bu yollar ne hüzünlere
tanık olmuşlardır. Kimleri etmiştir evinden ve dökmüştür soğuk bir merdivenin
yamacına. Ne kadınlar tanımıştır sabaha karşı ve ne kadınlar taşımıştır baba
evine gecenin bir yarısı. Bu yollar ki ağlak, makyajı akmış, dünyaya lanet
etmiş, adalete küfretmiş, her şeyi boşvermiş bir kadındır. Seni basar bağrına,
şefkatlidir kolları ama sevemez, sevmeyi bilmez, çünkü hiç kimse sevmemiştir
onu. Hüzün işlemiştir taşlarına, çünkü onun şahit olduklarına kimse şahit olmamıştır.
İstese de unutamaz, işte bu yüzden istese de gülemez.
Sokaklar
arasında yürümek ve insanları izlemekten haz alır olmuştum. Asık suratlar
arasında tebessüm kovalamaktan yorulsam da kahkahasını bir an olsun frenlemeden
ve nasıl göründüğüne dair endişe duymadan gülen insanlar da görüyordum. Mutlu
olmanın bir yolunu bulabiliyordum hala kendimce. Sekiz yaşlarında bacaklarıma
dolanan bir kızdan peçete alıyor, bir sokak sanatçının keman kılıfına para
sıkıştırıyor, eve varmadan haşlanmış süt mısır alıyordum Havva teyzeden.
Gülümsemesi de bedava! Yaşamın sesine kulak vermek bana iyi gelmişti. Yavaş
yavaş toparlanıyordum.
*Yine
de özlüyordum elimde değildi.