30 Temmuz 2012 Pazartesi


Eskiden eserdi geceleri,
Bel çukurundan göğsüme akardı gecenin kutsal pelerini ve terleyip soğumanın o içsel döngüsü tekrar tekrar esir alırken sırtımı önüme odaklandığımdan vurdumduymazlığa başvururdum gayri ihtiyari.
Rutin ve aynı tınıda sürüklenen bir sohbet değildi bizimkisi kuşkusuz.
Kimi zaman sözcüklerdi vitesimizi arttıran kimi zamansa küçük bir gözkapağı çarpması devrimizi yükseltirdi. Hararetimiz her saniye biraz daha şiddetli dayanırken ibremizin kapısına, biz ise yolun sonunu göremediğimiz için gözlerimizi kapamayı yeğlerdik.
Bazen de bariz bir kasıtla zorlardık mayışmış kirpiklerimizi, içindeki kaygan çekirdeği fal taşı gibi açardık solmuş ve mora dönmeye meyilli çeperlerin sınırlarını zorlayarak. Algımız yalnızca kendini savunmasızca ifşa etmiş ikiliye odaklanırdı. Ne kokumu aldıranı görürdük ne de laf yapmaktan çok daha ustaca kullandığımız nimetin parmaklıklarını.
Diyaframımız bir kasılır bir gevşerken, göğüs kafesimiz isyana teşebbüs ederdi sabaha karşı.
Coşkunun doruklarındaki melodiye tanıklık edenden kaskatı kesilmiş kafatası seyisine inen o hassas patikada soluk alırdım köprücük kemiklerine varmadan, ve kollarını bedenine bağlayan köprüden hiç de masum olmayan buseler kondurmadan geçmezdim.

Eskiden eserdi gürlerdi geceleri,
Ahenkle katılırdı ritmimize, zaman zaman durulur birden şaha kalkardı.
Eskiden eserdik biz de rüzgar gibi, boğulduk sıcağın nemin altında.


23 Temmuz 2012 Pazartesi

Arzu ve Korku


Yolumuzu çizmek için iki kaleme sahibiz.
Arzu ve korku.

Arzu güçlüdür.
Unutulmamalıdır ki,
Gizli bir güç oldukça tehlikelidir.

Arzunun sesi
Çürük temelli,
Boş odalarda yankılanmaz

ve en önemlisi
Arzularımız zaaflarımızdır,
ve zaaflar gizli kalmalıdır.

Korku, bilinmeyene duyulur.
Zamanı geldikçe,
Sormaktan korkmamalıyız.

Sormaktan korkarsak,
Öğrenemeyiz, ve öğrenemezsek
Korkumuzu yenemeyiz.

Korku özgürlüğe vurulmuş kelepçedir.
Korku, bizi başkası yapar.

İşte bu yüzden,
Özgür olmak için,
Ben diyebilmek, biz diyebilmek için
Daha önemlisi "diyebilmek" için

Biraz cesaret,
Belki bir gün hiç korkmamak üzere
Açabiliriz gözlerimizi güneşe.
Özgür bir güne.

21 Temmuz 2012 Cumartesi

Bizler


Her şeyden çabuk sıkılıyor
ve kursakta birikmiş tutkulu sözler biriktiriyoruz
çürümeye terkederken tebessüm zengini yüzleri

O derin anlam avcısı zihnimizle
en basit en içten gayretleri
elimizin tersiyle itiyoruz hiç uğramayacak yarınlara

başka bir zamanda başka bir vücutla
hayalini kurduklarımız
üzerine perde çektiklerimiz

Bildiklerimizi sormalarımız
Soramadıklarımızı öğrenmekten kaçış biletimiz
Kuşkusuz bir gün uçacağız

Düşlemenin eşsiz tadı
Gerçek aşkın dilsiz sözcüsüdür
Sadığız ve hiç kavuşamayacağız

15 Temmuz 2012 Pazar

Madem öldürmeden ölümü gösterecekti, neden yarattı bizi, ve neden saldı aramıza aşkı, dostluğu ve sevgiyi.
Madem ayıracaktı bizi, madem kendi kurallarıyla sorgulayıp tekrar bir araya getirme vaadi verecekti, var olmaya ne gerek vardı ki?
Madem yalnızlığa mahkum edecekti, madem anamızı, babamızı, aşkımızı defnedecektik toprağa, neden bir aile verdi bize?
Madem bucak bucak savuracaktı bizi, niye bir araya getirdi, var olmaya ne gerek vardı ki?

Puslu bir tiyatroda çürük temelli bir sahne, rolüne sorgusuz sualsiz adapte olmuş canlılar, bu ne şeffaf perde bu ne bencil oyun?
Salonu kapatmış, bir başına, her saniye not alan, yargılamayı, ödüllendirmeyi, cezalandırmayı seven, günü geldiğinde yok eden, madem yok edecektin,
ne gerek vardı var etmene, bizi böyle adaletsiz bir durağa sevketmene, yokluğumuzda kavrulup giderken.