31 Mart 2013 Pazar

Senli Omlet

Uyandıramıyorum seni,
Gözlerime bakman için dahi olsa.
Yüzüne vuran güneşe bile kızıyorum,
Azarlıyorum camdan dışarı,
Suratına kapatıyorum perdeyi.

Balkona çıkıp kuşlara çatıyorum,
Severler beni,
Hemen susuyorlar.
Ayak parmaklarımın üzerinde,
Mutfağa doğru ilerliyorum.

Peynir, yumurta ve yarım demet maydonoz,
Geceden kalma yarım şişe şarap.
Biraz süt ve çikolata derken,
Bitiyorsun sırtımda.
Önce küçük bir öpücük boynumun arkasına,
Sonra tenimi koklayışın.
Saçlarının göğsüme düşüşü.
ve omlet diyorsun arkasından.
Senli omlet.
Bayılırım.

Gel


Düşür dilinde ne varsa gözü yaşlı,
Hasretin de bir adabı var be kadın,
Özleme beni öyle elin kolun bağlı.
Zili çalıp da değil,
Kapıyı kırıp da gel.

Bitir aranızdaki küslüğü,
Gecenin beni hatırlatan vakitleri ile.
Zamanla derdi olanın vay haline!
Saate bakıp da değil,
Saati kırıp da gel.

Dut yemiş bülbüle döndür beni,
Gel sözümden caydır beni,
Kal özümden ayır beni,
Arkana bakıp da değil,
Maziyi yıkıp da gel.

Unut gerçekleri yalan kılan yalanları,
Verilen sözleri saymıyorum bile.
Hatırlamak bir an için.
Hafızanı silip de değil,
Yeniden doğup da gel.

30 Mart 2013 Cumartesi

22.11.12


Güneşin bayatlamış kızıllığından nasibini almış bir akşamüstü, yine aynı tepenin kiraz ağaçlarına sırtını dönmüş köşesinde karşımdaki trafonun gölgesinde solmuş papatyaları izliyordum. Gün yerini geceye bırakmaya hazırlanırken, şehrin sesini dinlemeye koyulmuştum. Evlerin çatılarından süzülen dumanlar ve sigaramın ucunda tüten maviye karışırken, toprağı aşındıran bir çift ayak sesi duydum. Sırtımı döner dönmez güneşin görüş açıma kastı ile karşılaşmış, ancak kafamı biraz sağa bükerek karşımda dim dik duran kadını görebilmiştim.

Ellerini nereye koyacağını bilemez bir şekilde başı hafif öne eğik “Nasılsın?” diye mırıldandı. Vurdumduymaz saçları güneşin parıltısıyla açılmış, ince rüzgârı altına alarak ahenkle dans etmeye koyulmuştu. Önce biraz bekledim, yalan söylemek istemiyordum. Dürüst olmanın ise hiç sırası değildi.

“Buraya gelişin, beni burada buluşun, güneşle arama girişin, bana öyle bakışın hiç hayırlı değil, bilesin. Elinden tutup, buradan aşağı yuvarlanmak ve sonunda ne olacağını düşünmeden korkusuzca kendimi sana bırakmayı çok isterdim. Bir kez daha bu anı hayal edebilmeyi, sorduğun soruya cevap verebilmeyi her şeyden çok isterdim. Beni tanıyorsun, elde edemeyeceğim şeyler uğruna kendimi hırpalamakta ne kadar usta olduğumu da biliyorsun, elde edemeyeceğim kanaatine varışımdaki kötümser tutumumu da. Suçlu olmadığımın da farkındasın. Ortada bir suçlu olmamasını dilerdim ve şu an seni suçlamak yerine izlemeyi tercih edeceğime de bilirsin. Buraya gelişin, rüzgârla arama girişin, öyle masum duruşun hiç hayırlı değil, bilesin. Kesinlikle aç değilim sadece susuyorum, dudaklarım kuru. Kendimi zor zapt ediyorum, gitmelisin.”

Çok isterdim, buradan ayrıldığımda bunları söylemiş olmayı.
Gitti, burada mıydı bilmiyorum. Belki de hiç gelmemişti. Ne fark eder ki? Şu an yok, ve ben iyiyim.

Bir piyanistin vuruş darbelerinde,
Vücut buluyor hislerim.
ve bir keman telinin
Bana ait olmayan,
Kaçak, göçek bir yerinde,
Saklanıyor hüznüm.

Kederli değilim aksine,
Fazlasıyla mutluyum.
ve garip biliyorum.
Ne mazoşistim,
ne de tutkun olduğum bir resim var eskilerden
ne de gidemediğim,
Uzak bir kent.
Sadece bir arayıştayım,
Durduramadığım.
Gerçekle uyuşamayan
ve özlenen
bazı kesimlerce.

Kırık bir plak takmak gibi,
Ecdadtan miras bir gramafona,
Seni dinlemek.
ve dinlenmek gölgende.
Hemen toparlanıyorum,
Yüksek basınçlı ve soğuk bir suyun,
Nefes kesen yoklamalarında.
Resmen yeniden diriliyorum.
En basit şekliyle,
Uyanıyorum!

Kaldırıyorum ıslak başımı
ve vuruyorum soğuk bir tuğlaya,
Ne adelet bekliyorum geceden
Ne de bir ümidim var sabaha karşı
bir ezgi zihnimde uyur uyanık
ve bir takım mırıltılar kulaklarımda,
Boynumdan aşağı iniyor,
Islak bir melodi eşliğinde.

29 Mart 2013 Cuma

Bir Kızkardeşim Olsun Çok İsterdim


Bir kızkardeşim olsun çok isterdim,
Sabah erkenden kalkıp,
Uçurtma yapardık rengarenk,
Uçmadığında düşen yanakları,
Uçar uçmaz bir hışımla gözlerine yaklaşırken,
Ben sadece gülümserdim,
Güneşle ışıldayan saçlarına bakarak.

Bir kızkardeşim olsun çok isterdim,
Bana kek yapmak için mahvettiği,
Mutfağı temizlerdik.
Annem geldiğinde kızmasın diye.
Sonra gider marketten en sevdiğimiz keki,
Yanına da meşrubat alırdık.
Eve gitmeden yerdik, içerdik hemen,
Yine annem kızmasın diye.

Bir kızkardeşim olsun çok isterdim,
Kışları kazak örmek girişimiyle,
Anneanneme yanaşırdı usul usul,
ve biz yine anneannemin kazaklarını giyer,
Kızkardeşiminkileri mutfak eldiveni yapardık.

Ben onu kıskanırdım masallardaki adamlardan,
O beni yan komşunun kızı Serap’tan,
Birbirimize küserdik yine bir akşamüstü,
Yemekte tuzu isterken atışırdık,
ve uyurken vedalaşırdık yine
Sabah göremeyecekmişiz gibi.

Bir acı ki üstüne acı olmayacak, biliyorum.
Ancak ve ancak onunla paylaşabilecek.
Başını yaslardı omzuma,
ve salıverirdi kendini kollarıma,
Ağlardık beraber,
O zaman daha kolay olurdu her şey,
Uçsuz bucaksız bir sevginin koynunda.


19 Mart 2013 Salı

Resimlerim


Ahşap sandalyeden tual yapardım ben
Fazla rengim de yoktu paletimde
Gökkuşağını görmüştüm en son
Bir Pazar sabahı
Babam tereyağ sürdüğü ekmeği bana uzatırken.
Annem ıhlamur kızarana kadar beklerdi,
yanaklarıyla beraber...
Sobada odun,
ve tepede güneş
Henüz yeni yeni tutuşurdu o saatlerde.

Gözümün önünden hiç gitmiyor o resimler
Babamı kral, annemi kraliçe
evimizi saray ettiğim...
Hep güneş olurdu en tepede dil çıkaran
Yüzler hep gülerdi,
Sarı ve yeşilden yapraklar dizerdim
İnce gövdeli ağaçların dallarına
ve papatyalar annemin saçlarına...
Bir babam çatardı kaşlarını
O babaydı çünkü,
Fazla gülmezdi.
Karısını, çocuğunu bile uyurken severdi.

Gözümün önünden hiç gitmiyor o manzaralar
Resmedemediğim,
ve tarifsiz bir şiddette özlediğim.
Bir komedi filminde
Aynı sahneye gülüyor muyuz diye babamı gözlediğim
Annemin elmanın kabuğunu ince kesme dersleri
ve yüzü annemin,
Bana masanın köşesinde sallanan cam bir kase gibi bakışı
Babamın başarılarıma karşı
“Benim oğlum tabi!” tepkileri.
Annemin alçakgönüllüğün son haddesinde
Miniminnacık sırıtışı.

Fazla rengim de yoktu paletimde.
Ya fırçamın itaatkarsızlığı,
Ya benim yeteneksizliğim,
Gözlerimde beliren,
Parmaklarıma gelene kadar kayboluyordu.
Ya da korkuyordum,
Mükemmelliyetçiliğimin kurbanı oluyordum yine,
Babamdan miras.
İşte tam o sırada annem selam söylüyordu yine
Mahallenin kadınlarından.
Babam yine bir geyiğin kaplandan ölümüne kaçışına
yoğunlaşıyordu endişeli gözlerle.
ve karanlık çöküyordu evimize.
Babam yine en güzel balığı getirmiş,
Soğan, roka ve bol limon diyor.
Annem turp diyor, havuç diyor.
ve ben babamı izliyorum yine balık yerken.
Öyle iştahlı ve güzel yiyior ki,
O gün aşık oluyorum balığa.
Henüz rakıyla bile tanışmış değilim halbuki.

Sonra bir an hak veriyorum kendime,
O günler öyle günler ki,
Nasıl sığdırabilirdim ki bir tuale
Sığdıramıyorken sayfalarca satırlara?
Hem fazla rengim de yoktu paletimde.
Gökkuşağını görmüştüm en son
Babamın başının hemen üstünde.
Bir Pazar sabahıydı
Babam tereyağ sürdüğü ekmeği bana uzatırken.
Annem ıhlamur kızarana kadar beklemişti
yanaklarıyla beraber...






7 Mart 2013 Perşembe

Kadınlar


Kadınlar günün çay kokan ilk ışığıdır,
Zeytinyağına ekmek banarken birimiz,
Perdeyi sonuna kadar açmak
ve bir pencereden koskoca bir dünya türetmektir.

Kadınlar güneşin en tepede olduğu öğle saatleridir.
Sapsarıdır saçları,
Herkese, her şeye karşı adaletli bir sıcaklık
Gölgeyi kıskandıracak bir aydınlık
ve terdir yaz ayları,
Emeğin gammazı.

Kadınlar günbatımıdır,
Sevgisiz kaldılar mı saçlarını boyatırlar kızıla,
Bir de bakmışsın ki siyaha dönmüşler gece ile
ya da ufak tefek sarılar…
Yıldızlarla bezenmişler.
Kim bilir belki de gökyüzüne özenmişler.
Belli ki yine kararsızlık nöbetlerindeler.

Kadınlar bitmeyen gecedir,
Düşünce ve içinde kaybolmaktır,
Saçları kestanedir kışları sobanın başında
Akşamdan kalma üşümüş ve kaskatı
Yalnızlığın arkasına saklanarak
Keşfedilmeye koyulmuştur.

Kadınlar bitmeyen neşedir,
Ballanan ilk incir,
Kızaran ilk çilek,
Dalından düşen ilk kirazdır.
Kirazı kiraz yapan su, güneş
ve yine düştüğü topraktır.
Kadınlar şefkattir.

Kadınlar sevgi ile nefretin arasındaki sınırdır
ve sis gibi dağılırlar
Eski bir hikâyenin ağlak sonunda.
Gözyaşları, sevinç yaşları, hüzün yaşları
ve hepsi birbirine karışır,
Yeni bir umudun tehditkâr narasında.

Kadınlar konuşmadan anlatabilmektir,
Sözlerin yerini bakışların aldığı,
İnce ünlüler ve yumuşak ünsüzlerden oluşan
Lezzetli ve doyumsuz,
Koskoca bir edebiyattır.
ve unutmayın hemcinslerim,
Kadınlar İzmir’de de Batman’da da kadınlar.
Siz ne yazarsanız, onu okursunuz.