21 Kasım 2012 Çarşamba

Bencillik & Diğerkâmlık


Diğerkâmlık, egoizme karşıt bir düşünce tarzıdır. Başkalarının yararını kendi yararıyla eş biçimde gözetme manasına gelir. Bencilliğin ne olduğunu hepimiz biliyoruz ve iyi bir karakter yapısında yer vermiyoruz ona. Peki ya diğerkâmlık? Önce bu kavramın kesinlikle "kendi çıkarlarını bir kenara bırakıp yalnızca başkalarının çıkarlarını gözetme" manasına gelmediğini vurgulamakta fayda var. Yine de, bu düşünce yapısı ne kadar uygulanabilir ve bu uygulanabilirlik toplumsal ve bireysel açıdan ne denli mantıklı bir kalıptır tartışılır.


Diğerkâmlık düşüncesi bende oldukça belirgin gözlenebilir bir düşünceydi. Hatta bencil insanlardan o kadar haz almıyordum ki, karşımdaki insanların öyle olduğumu düşünmemeleri için kimi zaman zor duruma düşürmekten alıkoyamadığım zamanlar olmuştur kendimi. Sonra düşündüm de, neden karşımdakini memnun etmek adına kendi memnuniyetsizliğimi gizleyeyim ki?  Sizce de çok saçma değil mi?


Sonra dedim ki kendime, bazen başkasının mutluluğu daha önemlidir bizim için. Ben mutsuz olsam da onun mutluluğuyla yetinebilirim. Ya da o mutsuz olacağına ben mutlu olurum, daha iyi. Ya da onun dökeceği gözyaşını seve seve üstlenirim. Bu düşünce yapısı ne kadar doğrudur, hiç düşündünüz mü?


Altını çizmekte fayda görüyorum. "Başkalarının yararını kendi yararıyla eş biçimde gözetmek". Bahsettiğim durum bunu sağlamıyor değil mi? İnsan her ne kadar inkâr etse de onun için temelde hayat "Kendi ve diğerleri" olmak üzere iki kısma ayrılır.  Bu diğerlerinin içine ailesi, arkadaşları, saygı duyduğu insanlar girebilir, ama matematiksel olarak da bunların tamamına eş biçimde çıkar gözetmek mümkün değildir. Bu durumda "diğerleri" kısmına düşen pay çok daha fazladır ki biz bu eş değer çıkar gözettiğimiz insanları kendimiz kadar değerleri görerek onların boşluklarını hesaba katmıyoruz. Bir diğer deyişle "Ona değmezmiş." "Onun için yaptıklarımı hak etmiyormuş." kısmını saymıyorum bile.


Velhasıl kelam, bu zıt iki kutbun bir ortası var ise ideal nokta o aralıktadır (hangi kutba yakın olduğu tartışılır), ve o nokta -her ne kadar kabullenmek istemesek de-bencillik tarafından da kapsanmaktadır. Zamanın sizi "Kendi ideal noktanıza" yaklaştırması dileğiyle...

Melankoli


Günümüzde pek çok insanda gözlemleyebileceğimiz, hatta pek çoklarına da sempatik gelen bu ruh hali aslında görüldüğü kadar da çekici bir durum değildir. Melankoli bir tercihten ziyade psikolojik bir durumdur. Melankoli depresyon eğilimi göstermektir, hem de sebepsiz yere. Düşünebiliyor musunuz, ortada hiçbir neden yokken, bir anda mutsuz olma, bir köşeye çekilip hüzünlenme ve kaynağı belirsiz bir isteksizlik eğilimi duyar kişi. Yaşama enerjisini yitirmiş gibidir, hüzünlenmek için bazen anılar bazen de gelecek kaygıları yeterlidir.

Ne kadar da tehlikeli bir hastalıktır melankoli. Seni hayata bağlayan her şey bir anda bomboş gelebilir. Yapmaktan zevk aldığınız şeyler eskisi kadar çekici gelmeyebilir ve o an sizi eğlendirebilecek her şeye karşı büyük bir direnç gösterirsiniz. Bir nevi tedaviyi de reddeden bu durum içinde bulunan kişiyi olduğu kadar çevresindekileri de olumsuz yönde etkiler. Her ne kadar bulaşıcı olmasa da, dolaylı yoldan havayı kurutur.

Melankoli insanı mutlu olmaktan alıkoyar. Mutsuzum ama bir sebebi yok dersiniz de sonra halt yemiş bir şair karşılık verir, mutsuz olmak için değil mutlu olmak için bir sebebe ihtiyaç duyulur. Ben bu söze kökünden karşı çıkıyor ve hiç de samimi bulmuyorum. Mutlu olmak için sebep bulamıyorsanız, yaşamıyorsunuz demektir bana göre ve işte bu yüzden sebepsiz yere mutsuzluk, hüzün, kaygı ve isteksizlik eğilimi bir deyişle melankoli insanın başına gelebilecek en kötü şeylerdendir.

Bu hayat bir şeylerin eksikliğini hissetmek, hüzünlenmek, şikâyet etmek, somurtmak ve isteksizlik duyarak bir şeylerin gayretinden kaçınmak için yeterince uzun.  Melankolinin benliğimizden bağımsız olduğunu varsayarsak (ki ben bu duruma da katılmıyorum), bu insanlara ÇOK YAŞA! demeliyim sanırım. Elbette yapacak bir şey olmalı, oldurulmalı, ama istemeli önce, tutkuyla istemeli…

Elinden gelen bir şeyler varken yapmayanlara ise siz siz olun, az yaşayın güzel yaşayın diyorum. Unuttunuz mu zaman mutsuzken eziyet vericidir. Zamanla derdi olanın vay haline!

16 Kasım 2012 Cuma

Işığın Karanlıığında Bir Gölge


Işık dediğin,
göstermez suretini gölgeye.
Işığı sevme görevi aradaki cisme bırakılmıştır.
Ya özlemin sevgiyi besleyişinden
Ya da aksinin korkusundan,
Korkuyla sevdirir, kim bilir


Işığı görmek,
Işığı görmeyi arzulamak kadar
Keskinleşemedi hiçbir vakit.
Gölge bilemedi,
Bilinmeyen sevilmez, bilinmeyenden korkulur.
Ki sevgi son şeydir,
 
Korkudan türeyebilecek


Kazancın en lezzetli yolu,
Kaybedeceğini kabullendirebilmek idi.
ve savaş kazanandan da götürürdü
ve en aptalca savaş
ışığın gölgesinde,
ışık uruna verilen savaştı.




Sonsuz sayıda cisim, sonsuz sayıda gölge
ve tüm ışıkların üzerinde hepsinin kaynağı
var eden ve yaşatan tek bir sonsuz ışık
Daha fazlası değil,
Işığın tapıldığı yerler alabildiğine karanlık
Sonsuz ışığın altında,
Zevale yüz tutan elçiler
ve uçsuz bucaksız bir karanlık


Karanlık ne acizdir bir bilse,
Kendi parıltısını yok edecek kadar.
Ah bir bilse,
Aydınlık yok, fazlası yok, azı yok.
Hiç olmadı ve olmayacak.
Sürüklenirken hayatın akıntısında,
Her şey daha az ve daha çok, karanlık olacak.