Bir insan nasıl olur da sevmeyi
istemez hiç düşündün mü? Sevmekten korkar demiyorum dikkat et, sevmek istemez.
Başka bir mevzu bu onda vuku bulan. Umudunu yitirmek değil bu, yerim öyle umudu
demek. Bir insan nasıl olur da kendini bu kadar soyutlayabilir bir zamanlar
uğruna her şeyi unutup gülümseyebildiği şeylerden. Gülümsemek, evet yine
gülümsüyor ama o gibi değil. Bir başkası gibi gülümsüyor, gözlerinin içinde
ahmaklığa dair en ufak bir iz bırakmadan gülüyor. Karşındakinin içini ısıtan
bir gülüş değil o. Karşındakine senin gibi on tanesini cebimden çıkartırım
diyen gülüş, ama olsun artık kimse onun birini çok sevdiğini düşünmüyor. Kimse
onun zayıf olduğunu keşfedemiyor artık, birine sıkıca tutunduğunda
bırakamayacağını bilmiyor.
Bir insan neden hep güçlü olan
şeyin yanında olmak ister hiç düşündün mü? Çok basit, güçsüz olduğu için.
Herkes kendindeki eksiği tamamlamak ister. Karakterler için de bu geçerlidir. Öyle
kimse ruh ikizini falan aramasın arkadaş, oturup yufka mı açacaksınız? Ortak
özelliklerinize tick atıp mutlu mu olacaksınız? Yok öyle bir dünya. Diyeceksin
ki, zaten güçlü olan niye daha fazlasını istemesin? Gücün bir sınırı var mıdır,
aşılabilecek bir çıta mıdır, kolu nereye kadar uzanır, kimlere ulaşabilir,
kimlere yalan söyletebilir, kimleri satın alabilir? Güç en güçlü olana kadar
hep bir özlem olarak yer edecektir “içinde kalanlar” listende.
“İçinde kalanlar listesi”
Herkesin vardır içinde kalan bir şeyler. Onun içinde o ahmak gülüşe ahmak
gülüşle karşılık verebilecek biri kalmıştı. Aslında o böyle birini istemiyordu,
ama kalmıştı işte içinde. Bilmiyordu ki, öyle birini bulsa kıracaktı kalbini üç
vakte kadar. O onun canını acıtanı istiyordu gayri ihtiyari, her insan gibi.
Herkes mi mazoşist arkadaş diyeceksin. Ne gördüysem onu anlatıyorum diye naif
bir cevap vereceğim, kadehlerimizi tokuştururken. Yazdıklarımın hiçbiri hayal
ürünü falan değil, keşke öyle olsaydı da rahat rahat uçabilseydim, şu anda da
pek yeryüzündeyim sayılmam ya her neyse.
Bir insan nasıl olur da
sevmediği birine onu seviyormuş gibi gülümseyebilir, ya bunu hiç düşündün mü?
Ah, evet düşünmedim anasını satayım dediğini duyar gibiyim. Bir gün birinin
sana böyle baktığını hisseder de gözyaşlarına boğulursan, beni hatırla olur mu,
ağlayabilecek kadar cesaretin varsa tabi. Düşünüp de içi burkulanlar içinse,
izin verin anlatayım. Bu sahteliği idrak edemeyenler, ah onlar ne kadar
şanslılar. Bu arada kimse ona böyle bakmamıştı, ama o nasıl bakılacağını çok
iyi biliyordu. Bu kesinlikle bir vicdan azabı değil ondan miras kalan, bu sadece basit bir insan
için belki benim, belki senin için iç acıtıcı bir hadise. Öyle gülerdi ki,
ondan bizzat istenilen gülüşün tatminkarlığıyla yanakları kızarmış olan kadını
belinden tutardı gözleri sırıtırken, elinden değil, elinden tutmak ona kötü
anılar çağrıştırıyordu. Mümkün olduğunca kaçırırdı gözlerini, göz göze gelmek
zayıflıktı. Dudaklarını öperken bile gözleri açıktı, göğüs dekoltesine kayardı
gözü. Usta bir satranç oyuncusu olması gerekmiyordu birkaç hamle sonrasını
görebilmesi için, ki tam olarak bu yüzden o hamleyi yaparken birkaç hamle
sonraki zaferin tadını alamıyordu. İçinde birikmiş ona henüz aşık olmamış kadınların
meyvelerini serptikten sonra kimsenin ilgilenmediği öyle boylu boyunca uzamış,
kırık, buruk, çirkin yabani otların bulunduğu bahçeye, ustaca çekerdi
fermuarını ve kesinlikle gülümseme olmazdı bu sefer yüzünde. Arkasından özenle üzerine
dikilmiş bir çift gözün takibi, beklentiler, ertesi güne dair boş hayaller ve
türevlerini de alarak yanına, farklı bir yola sapardı. Aynı yoldan iki kere
gitmesi ancak yeni gittiği bir kapıdan terk edilerek geri dönmesiyle mümkündür
artık. Telefonu çaldığında, o ismi gördüğünde birkaç saniye içinde gecenin
muhasebesini yapar ve gerekli talebin sağlanamaması
ihtimaliyle küçük bir “Alo” ile açardı. Onun için gerekeni alır, ve ekler hesaba
ya artı ya eksi olarak. Böyle geçen her uzun gece, her çekilmez sabah ve ertesi
gelen pişmanlık dolu ifadelere teselli arama çabaları birbirini izler, izler,
izler…
Bir insan nasıl olur da sevmek
istemez hiç düşündün mü? Sevmeyi unutur değil, dikkat et sevmek istemez. Sevgi
nedir, yenilir mi, içilir mi, gözaltı morluklarını kapatır mı, ya da çıplak
gezmektense üzerime giyeyim diyebileceğin bir şey midir? Nedir sevgi hiç
düşündün mü? Sevmeden mutlu olmak mümkün müdür? Soru sormayı hiç sevmiyoruz değil
mi, en azından cevaplamak kadar sıkıcı geliyor. Birkaç damla dolaştıktan sonra
kanımızda o yaramaz, bira şişene rastgele bir yelkovan misyonu yüklediğinde ne
oluyor da birden bülbül gibi şakıyorsun hiç düşündün mü? Sen içmesen bunları
yazabilir miydin diye soracaksın belki de, ben de sırf sen boynunu bükme diye
yazamazdım diyeceğim, ama sırf senin için. Şaşırdın değil mi, ne kadar da
düşünceliyim. Daha da şaşırtıcı bir özelliğim var, senin bunu okuyabileceğini
düşünmem. Buraya kadar gelebilme ihtimalin pek de yüksek değil açıkçası.
İyimserim, biliyorum, ve gidiyorum şimdilik.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder